- Bölüm
Neden bu kadar mutsuz olduğunu bilmiyordu.
Esasında terfi almış, çalıştığı şirkette yılın yöneticisi seçilmiş, üstelik yönetim tarafından hem maddi olarak ödüllendirilmiş hem yurt dışına gidiş-dönüş tam pansiyon 10 günlük bir tatil kazanmıştı.
Bu tatili onunla geçirmeye can atan, aradığında hemen geliyorum diyebilecek onlarca kadın vardı ancak hiç birisini aramayı istemediği gibi, bu tatile çıkmak istediğinden bile emin değildi, çünkü hayatında ki boşluğu dolduramadığını biliyordu.
Acaba mutsuzluğun nedeni, çok istemesine rağmen, hayatında arzuladığı gibi birisi olmaması mıydı?
Yoksa özgürlüğünü bu kadar sevmesinin kendinde yarattığı boşluk mu? Hayatını sonuna kadar beraber götürebileceği kadınlar ile de tanışmıştı, yaşamıştı, hayır sorun “kadın“ değildi sorun kendisiydi.
Bütün bu mutluluk ve mutsuzluk durumlarını kafasında tartarken ve kendini irdelerken, cep telefonu çaldı. Arayan çok sevdiği Ceren’di.
-” Selam Berkecim, nasılsın bakalım? ”
Ceren’in o neşe dolu, cıvıl cıvıl sesini duymak çok güzel geldi Berke’ye.
– ” İyiyim, Ceren’cim, çok teşekkür ederim, sen nasılsın bakalım? ”
– ” Süperim, her zamanki gibi tatlım” diye yanıt verdi Ceren ve devam etti
– ” Berke, biliyorum, sen böyle şeyleri pek sevmezsin ama yine de soracağım sana. Geçenler de bizim şirketin müşterilerine verdiği bir davet vardı, orada Giz diye bir kızla tanıştım, ben çok sevdim ve senin kriterlerini bildiğim için seninle tanıştırmak istiyorum, inanılmaz sana uygun bir kız, ne olur hemen kızma ve tanış, ne kaybedersin ki hayatım. ”
Berke gülümsedi, bu konuda kesin olmasa da bir tavrı vardı, bu tarz tanışmaları sevmiyordu, geriliyordu, beğenilip, beğenilmemek bu şekilde yansımamalıydı iki tarafa. Genelde nedense mutlaka bir taraf bilmez olurdu ama sanki aslında her iki tarafta bilirdi ve iki taraftan birisi eğer beğenmezse, bu “bile bile” yaşanan olay da hiç de hoş olmuyordu.
– ” İyi de ” diye devam etti Berke ” benim hangi kriterlerime uyuyor, ayrıca sen söylüyorsun, sen bana şimdiye kadar kimseyi tanıştırmadın, tarzımı da biliyorsun, eğer sen bunu diyorsan, mutlaka bir nedeni olmalı, o yüzden açıkçası merak ettim bak bu kadını.”
Ceren, karşı tarafın onaylamasından son derece hoşnut, hemen tanıştırmak istediği kızı anlatmaya başladı.
– ” Bir kere kariyeri var Berke, üniversite mezunu, yurt dışında mastır yapmış, bir şirketin Bilgi İşlem müdürü, sürekli yurt dışına gidip geliyor, boşanmış ve çocuksuz, müthiş güzel gülen birisi ”
– ” Peki Cerencim bu kadar hoş, kariyerli kız ile sen daha yeni tanıştın, nereden biliyorsun hayatında birisi olmadığını, bir de bu kadın kaç yaşında Allah aşkına?”
– ” Biliyorum çünkü o kadar birbirimize kanımız ısındı ki, davetten sonra onun evine gidip, sabaha kadar konuştuk Berke, çok güzel bir evi var, zevkle döşenmiş, bu arada adı Giz demiştim değil mi ve 33 yaşında”
Giz, ne güzel bir isim diye düşündü Berke, bu arada Ceren devam etti.
– ” Yurt dışına gidip gelirken, Fransa’da birisi ile tanışmış, yıldırım aşkı falan derken 28 yaşındayken evlenmişler, ancak evlilik bir sene sürmüş, Fransa’da yaşamışlar, sonra Türkiye’ye geri dönmüş, bu işe başlamış, çok sevmiş iş sahipleri onu, o da işi sevmiş, kalmış bu iş yerinde. Daha sonra hayatına birkaç kişi girmiş ama aradığını bulamamış, son iki senedir de bir ilişkisi yokmuş.”
Berke bu -muş’lu tabirleri sevmediğini düşündü. Bir taraftan Ceren’i dinlerken, diğer taraftan kendi yaşamını düşündü, kendisinin de iki yılı aşkındır ciddi bir ilişkisi olmamıştı, ne anlama geldiğini biliyordu.
– ” Peki fıstık, bu kadar beğendiğin kadının benden hoşlanacağını nasıl düşündün bakalım? ”
– ” Evet, bak bu sorun olabilir ” diye kıkırdadı Ceren ve devam etti ” ama en azından seninle tanışmayı kabul etti.”
Berke şaşırdı.
– ” Nasıl kabul etti, daha beni görmeden, etmeden, benimle görüşmeyi mi kabul etti? Nasıl olabilir bu Ceren? Sana garip gelmedi mi? ”
– ” Ya saçmalama neden garip gelsin, sizin gençlik zamanlarında belki garip olabilir ama şimdi kadın da isteyebilir, ne var ki bunda bu kadar garipseyecek, üstelik önemli bir şeyi unutuyorsun sen. ”
– ” Öyle mi, neymiş o? ”
– ” Ben faktörü hayatım” dedi Ceren ” beni hafife alıyorsun, biz birbirimizi o kadar sevdik ki, o bana, ben ona birbirimizin hayatını anlattık bütün gece. Ve ben seni anlattım tabii, hayatımdaki yerini, her zaman nasıl yanımda olduğunu, hastanelerde başımda beklediğin zamanları, en zor dönemlerinde herkesin bana yüz çevirdiği zamanlarda nasıl yanımda olduğunu, o anları tekrar yaşadım anlatırken Berke, ağladım, o da ağladı, sonra seni sormaya başladı, ben de anlattım, en sonunda da ona seninle tanışmasını arzu ettiğimi söyledim, hiçbir şey beklemeden, birbirinizi tanımalısınız dedim.”
Berke de duygulanmıştı, Ceren’in anlattıklarını düşündü, evet sevdiği tarafından kandırıldığında henüz 26 yaşındaydı Ceren ve hamile kaldığını anladığın da sevgilisi evli olduğunu ve bu çocuğu ve Ceren’i istemediğini söylemiş, Ceren bunun üzerine intihara kalkışmıştı, tesadüfen Ceren’i bu durumda bulan, hastaneye yetiştirip hayata döndüren Berke olmuştu, Ceren hayat dönmüş ama bebeğini kaybetmiş yaşama isteği kalmamıştı. Onun yaşama tekrar sıkı sıkı sarılmasını da Berke sağlamıştı, hayatına giren kadınların çok ama çok kıskandığı birisi olmuştu Ceren ama Berke hiçbir zaman Ceren’i yaşamından çıkarmamıştı. O gün bugün çok daha farklı bağlıydılar birbirlerine.
– ” Duydun değil mi beni, alo, orada mısın Berke, ses versene, ne diyorsun?”
– ” Hayatım seni dinliyorum, ee peki nasıl olacak bu, yaa bir şey daha söyleyeceğim, biliyorsun benim için önemli bir kriter daha var, hani yani…”
-” Üfff Berke ya çok alemsin ya kankacım ben senin takıntılarını bilmiyor muyum, fiziğini beğeneceksin, bana güven ama sürpriz olsun ve biraz da sana gıcık olsun diye anlatmayacağım fiziğini işte”
Ceren’in keyfi çok yerindeydi, bu ses tonlamasında ki gülücüklerden yeteri kadar belli oluyordu. Aslında Ceren ilk defa kendisine bir kadını bu kadar anlatıyor ve tanışmasını arzu ediyordu, üstelik bu tanışmayı kendisi ayarlıyordu.
– ” Tamam Cerencim canım, tanışalım o zaman, nerede, nasıl olacak? ”
– ” Bu akşama ne dersin, biz senin o tarafa doğru gelelim, Ortaköy’de Çınaraltı’nda balık rakı yapalım, uyar mı sana? ”
– ” Uyar canım” dedi Berke, içinde hafif bir heyecan duyarak ve bu duyduğu heyecana çokta şaşırarak.
– ” Tamam o zaman, ben Giz ile konuşup sana dönüyorum, kocaman kocaman öptüm seni kankam, çok güzel olacak, çok, hadi öptüm. ”
– ” Ben de ” diye yanıtladı ve telefonu kapadı. Sonra içinden geçirdi, yoksa bu tatile ben yanımda birisi ile mi gidiyorum?
- Bölüm
– “Selin Hanım, bir dakika içeriye gelebilir misiniz lütfen”
Selin, Ahmet Bey’in bugün biraz sıkıntılı ve sinirli olduğunu düşündü, hemen kalktı ve kapıyı tıklatarak içeriye girdi.
Ahmet Bey, önünde bulunan dosyayı incelerken, eliyle geç otur işareti yaptı, Selin Ahmet Bey’in karşısındaki koltuğa oturdu, Ahmet Bey hala elindeki dosyayı inceliyordu.
Bilişim sektöründe çok önde gelen bir firmanın hem sahibi hem Yönetim Kurulu Başkanıydı. Özellikle devlet ihalelerinde çok etkin rol oynar ve büyük rakamlı ihaleleri ne yapar eder ya kendi alır, ya ortak olduğu diğer şirketlere kazandırırdı.
Medya onun açıklarını bulabilmek için çok üstüne gitmeye çalışsa da, başlatılan her araştırma sonuçsuz kalır, üstüne üstlük bu araştırmalardan her zaman daha kuvvetli bir şekilde çıkardı.
Ahmet Bey, 50 yaşlarında, evli ve iki çocukluydu. Oğlu ve kızı tahsillerine Amerika’da devam etmekteydiler. Hakan 18, Hüzün 16 yaşındaydı. Eşi Ceyda Hanım ise tam bir İstanbul hanım efendisiydi. Zarafeti, güzelliği ve sosyal ilişkileri ile medyada her zaman saygıyla anılan birisiydi.
Birçok davete Ahmet Bey ve Ceyda Hanım beraber katılırlardı, bugüne kadar ideal bir çift olarak görülmüşler, medyaya malzeme olacak tek bir kare görüntü ve haber vermemişlerdi.
Ahmet Bey dosyayı incelemeyi tamamladıktan sonra, Selin’e döndü.
– “Selin Hanım, Ceyda Hanım’ın yurt dışı rezervasyonunu tamamladınız mı? “
– “Evet Ahmet Bey” diye yanıtladı Selin, “Cenevre geliş-gidiş uçak bileti, kalacağı otel ve gereken her şey hazır”
– “Teşekkür ederim Selin Hanım” dedi Ahmet Bey, “Sizden bir ricam olacak, belki garibinize gidebilir, ancak bunu benim için yapabilirseniz çok sevinirim, bu seyahate eşimle beraber sizin de gitmenizi istiyorum”
Selin duyduğuna inanamayarak baktı Ahmet Bey’e, içinden neden diye sormak geçti ama bu sorunun son derece anlamsız olduğunu düşündü. Ahmet Bey ona neden göstermek zorunda değildi. Yaklaşık iki senedir Ahmet Bey ile çalışıyordu ve hangi soruları sormaması gerektiğini biliyordu. Şaşırmasının nedeni, bu iki sene boyunca hiç aile ile yakınlaşmamış, Ahmet Bey’in evine dahi çağrılmamıştı. Birdenbire Ceyda Hanım ile 4 gün Cenevre seyahatine gitmesi isteniyordu. Her neyse şu anda bunların sırası değildi
– “Nasıl isterseniz Ahmet Bey, hemen gerekli rezervasyonları yaparım.”
– “Tamam, ben size daha sonra detayları anlatacağım, teşekkür ederim.”
Selin tam kapıyı açıp çıkmak üzereyken, Ahmet bey tekrar seslendi.
– “Selin Hanım, Giz Hanım’a haber verir misiniz, kendisini görmek istiyorum”
– “Tamam efendim” dedi Selin, kapıyı kapatıp çıktı.
Giz Hanım.
Bu kadına inanılmaz hayrandı Selin. O kadar seviyordu ki Giz Hanımı. Herkes bir tarafa, Giz Hanım bir tarafaydı. Gerçi düşündüğünde Giz Hanımı sevmeyen yoktu ki, herkes hayrandı ona.
Muhteşem bir fiziğe sahipti, uzun, düz kumral saçları, bir mankeni andıran vücudu ve gülümseyen yüzüyle herkesin hayran olduğu bir kadındı. Bütün bu özelliklerinin yanında son derece mütevazi kişiliği, ast-üst demeden çalışanlara yaklaşımı, sempatik tavırları onu şirketin en özel kişisi haline getirmişti. O cıvıl cıvıl sesini duymak bile çalışanların motivasyonunu arttırıyordu. Bunu kaç kez duymuştu çalışanlardan, eğer toplantılarda Giz Hanım varsa, herkes o toplantıya gitmek için can atardı.
Yerine geldi, masasına oturdu, hemen Giz Hanımın dahili numarasını çevirdi.
– “Efendim Selin’ cim” dedi karşıdaki ses “Ahmet Bey beni mi çağırıyor.”
– “Evet Giz Hanım, sizi çağırmamı rica etti, müsaitseniz bekliyor Ahmet Bey”
– “Tamam tatlım, iki dakika sonra yanındayım Ahmet Bey’in, teşekkür ederim”
Ne kadar kibar ve samimi diye düşündü Selin, sonra tekrar seyahati düşündü, iki hafta sonra Cenevre, ancak vizesi yoktu, bunu Ahmet Bey’e söyleyememişti, Ahmet Bey hemen aldırtırdı, gerekli hazırlıklara hemen başlamalıydı.
Bu arada karşıdan gelen Giz’i gördü, bir peri gibiydi, mavimsi bir ceket-pantolon takım ve içine beyaz bir gömlek giymişti, saçları her zamanki gibi son derece güzel, düz ve bakımlıydı, ince bir makyaj yapmıştı. Tanrım diye düşündü Selin, neden bu kadın bir film artisti falan olmadı.
Giz, Selin’in masasına yaklaştı, kocaman bir gülümsemeyle,
– “Merhaba tekrar Selin’cim, nasılsın bakalım? “
– “Teşekkür ederim Giz Hanım, çok iyiyim, umarım siz de iyisinizdir, çok güzelsiniz gerçekten “
– “Sen de öylesin hayatım” dedi Giz. “Ben geçiyorum içeriye, Ahmet Bey’e bir haber ver istersen”
– “Tamam efendim, haber veriyorum hemen” dedi Selin.
Selin, Ahmet Bey’i arayarak Giz Hanımın geldiğini haber verdi. Giz kapıyı tıklatıp içeriye girdi.
Ahmet Bey, masasından kalktı, Giz’i kapıda karşıladı,
– “Hoş geldin Giz, merak ettim, bana iyi haberlerin var mı bakalım.”
– “Olmaz mı” dedi Giz gülümseyerek “Çokta zor olmadı, tam planladığımız gibi, önce Ceren ile tanıştım, dün bütün gece beraberdik, bende kaldı, her şeyi paylaştık”
– “Peki” dedi Ahmet sabırsızca “Detayları sonra anlatırsın, sonuç, buluşma gerçekleşecek mi? “
Giz oldukça şuh bir kahkaha attı
– “Ahmet, sen benim şimdiye kadar yaparım deyip de yapamadığım bir şeyi gördün mü? “
Ahmet gülümseyerek
– “Yani bunun anlamı, Berke ile buluşuyor musunuz?”
– “Evet” dedi Giz, “Hem de bu akşam buluşuyoruz, her şey planlandığı gibi gidiyor hayatım, merak etme.”
Selin eve geldiğinde yorgunluktan ölüyordu. Hemen banyoya gitti, duşu açtı, yatak odasına gidip soyunmaya başladı, bir taraftan bu akşam ne yiyeceğini düşünüyordu. Pizza söylemeye karar verdi.
Duşa girdiğine ılık suyun vücudunu ne kadar rahatlattığını fark etti, yarım saate yakın suyun altında durdu, çıktı, kurulandı ve rahat bir kıyafet giyerek salona geçti.
Cenevre diye düşündü, Ceyda Hanım ile birlikte Cenevre’ye gidecekti. Bu çok büyük bir sürprizdi onun için, hiç beklemediği anda gelen bir tatil diye düşündü. Keyfi iyice yerine geldi. Henüz pizzası gelmemişti, canı alkol almak istedi, içki dolabına baktı, Jack Daniels gözüne çarptı. Dolaptan bir viski kadehi aldı, kadehi yarım doldurdu, salonda televizyonun karşısına geçti.
Tam televizyonu açmak için kumandaya doğru uzanırken, cep telefonu çaldı. Uzandı cep telefonuna, ekrana baktı, özel numaraydı arayan, hiç sevmez ve genelde açmazdı özel numaraları. Ancak keyfi o kadar yerindeydi ki, kabul et tuşuna basarak açtı.
– “Alo”
Karşısında genç bir erkek sesi vardı.
– “Selin Hanım’la mı görüşüyorum?”
– “Siz kimsiniz?”
– ” Selin Hanım, beni lütfen çok iyi dinleyin çünkü bunu tekrar etmeyeceğim, eğer bu konuştuklarımız hakkında kimseyle ve özellikle polis ile konuşursanız, anneniz Hilal Hanım’ın başına neler geleceğini asla tahmin edemezsiniz”
Selin herhalde telefon şakası diye düşündü, annesi ile bu adamın nasıl bir bağlantısı olabilirdi ki, üstelik böyle şeyler sadece televizyonda ve sinemalarda filmlerde olurdu.
– “Telefon şakası herhalde değil mi bu?” dedi, korkmamış tam tersi eğleniyormuş bir tonda.
– “Annenizle konuşmak ister misiniz Selin Hanım ” dedi karşıda ki ses ve devam etti
– “Getirin annesini buraya, Selin Hanım kendisine kamera şakası yaptığımızı düşünüyor”
Selin bu sefer korkuyu içinde hissetti, gerçekten bu adamlar annesini mi kaçırmıştı? Ama neden, kim Selin’den ne isterdi ki?
– “Kızım, Selin’im”
Selin annesinin sesinden çok korktuğunu anlamıştı, cesaretini toplayarak
– “Annecim, buradayım canım, korkma, her şey yoluna girecek, ne durumdasın, canını yaktılar mı, yaralı falan değilsin değil mi?”
– “Hayır Selin’im, şu ana kadar gayet iyiyim ama gözlerimi kapadıl… ” derken telefon el değiştirdi.
Biraz evvelki genç erkek, tekrar konuşmaya başladı.
– “Selin Hanım, anneniz gayet iyi, sadece gözleri bağlı, tabi bundan sonra ne kadar iyi olacağı size bağlı”
Selin’in kafası iyice karışmıştı, neler oluyordu?
– “Ama benden ne istiyorsunuz, ben zengin birisi değilim, evli değilim, param yok, size ne verebilirim ki?”
– “Selin Hanım, sizden sadece bilgi istiyoruz ve bu bilgiyi elde ettikten sonra annenizi bırakacağız”
– “Ne bilgisi?”
– “Ahmet Erkoç’un asistanısınız değil mi?”
Allah’ım diye düşündü Selin, neden hiç aklına gelmemişti, bu tamamen iş ile ilgili, herkesin Ahmet Bey’e ulaşmak için ne kadar çabaladığını düşündü, demek iş ile ilgili önemli bir şeydi ki, bu adamlar her kimse Ahmet Bey’e ulaşmak için annesine kadar ulaşmışlardı.
– “Evet” dedi Selin kekeleyerek, “Evet, asistanıyım, ancak bunun annemle ne ilgisi var, nasıl bir bilgi istiyorsunuz benden”
– “Ahmet Erkoç’un ofisinden bazı bilgilere ihtiyacımız var Selin Hanım, üç önemli dosyanın fotokopilerini bize teslim etmeniz gerek, aksi takdirde annenizi bir kez daha görme şansınız maalesef olamayacak”
– “Benim bunu yapabilme şansım yok, ben sadece asistanım. Ahmet Bey önemli tüm dosyalarını kasasında tutar, bırakın dosyaları ben kasanın nerede olduğunu bile bilmiyorum, hem siz kimsiniz?”
– “Bana Orhan diyebilirsin, kim olduğumuza gelince, bunu zaman içinde anlatacağım size, ancak dediklerimi yaparsan kimseye zarar gelmez”
– “Söyledim ama sanırım anlamadınız, o dosyalara ulaşabilme şansım yok, bunu istesem de yapamam”
– “Selin Hanım, Ahmet bey yakışıklı bir adam ve karısıyla çok ama çok uzun zamandır hiçbir ilişkisi yok, siz de çok güzel bir kadınsınız, cazibenizi kullanmayı deneyin, sizi tekrar arayacağım, iyi akşamlar”
Adam telefonu kapattıktan sonra Selin bir süre öyle kaldı. Aslında son söyledikleri kabul edilemez olmakla birlikte, şaşırdığı bir başka şey adamın söyledikleri olmuştu ” karısıyla çok ama çok uzun zamandır hiçbir ilişkisi yok “, nasıl ilişkisi yok, yani o mutlu gözüken evliliklerinin altında birliktelikleri yok muydu? Hem de çok ama çok uzun zamandır.
Ne yapmalıydı? Polise gidemezdi, Ahmet Bey’e gidemezdi, ne yapacağını şaşırdı, panikledi, sonra daha sakin bir şekilde oturdu, düşünmeye başladı, olayları tekrar yaşadı, evet sakin olmalıydı, bu konuda çok sakin olmalı ve doğru adımlar atmalıydı.
Her şeyden önce adamların çok iyi iz sürdüklerini ve bilgi aldıklarını anlıyordu. Belki şu anda kendi evinde bile gözleniyordu, filmlerde falan hep öyle olmuyor muydu? Acaba telefonları dinleniyor muydu? Evin bazı yerlerine kamera koymuşlar mıydı? Etrafına bakındı, acaba kendisi evde değilken birileri evine girmiş miydi?
Sonra saçmaladığını fark etti, bu kadar çok gerilim romanı okursan sonuç bu olur diye düşündü ama bir gerçek vardı, o da annesini birileri kaçırmıştı, karşılığında Ahmet Bey’in üç dosyasını istiyorlardı, bedeli ne olursa olsun.
Kesinlikle birileri ile konuşmalıydı, ama kimle, kime güvenebilirdi, üstelik acaba o konuştuğu kişinin de hayatını tehlikeye atar mıydı? En sonunda Tarkan’ı aramaya karar verdi.
Tarkan ile Taksim’de tanışmıştı, Burger King’te karşılıklı yemeklerini yerken tesadüfen sohbete başlamışlar, sonra çok iyi arkadaş olmuşlardı, Tarkan’ın kendisinden çok hoşlandığını anladığı halde özellikle açılmasını beklemiş, ancak Tarkan bir türlü gerekli adımları atmamış. Hep geri planda kalmayı yeğlemiş, sevgili olmaktan öte, arkadaş gibi davranmayı seçmişti.
Birkaç defa iş yerine gittiği için biliyordu, Tarkan, Mecidiyeköy’de Uluslararası bir şirkette İthalat & İhracat direktörü olarak görev yapıyordu, muhteşem bir şirket binaları vardı ve Tarkan’ın ofisi harikaydı, çok iyi İngilizcesi vardı ve sürekli yurt dışına gidip geliyordu. Çok yakışıklı olmasa da çok güvenilir bir insandı. Kaç defa sarhoş olmuşlar hatta aynı yatakta yatmışlar, deli gibi onu istemesine rağmen Tarkan ona dokunmamıştı. Sonuçta ne oldukları belli olmayan bir birliktelik yaşıyorlardı ama kesin olan sevgili olmadıklarıydı ama arkadaş da değildiler.
Tekrar düşündü, Tarkan’ı henüz bir senedir tanıyordu, ona güvenebilir miydi, daha da kötüsü onun da başını derde sokar mıydı? Daha detaylı düşününce ondan başkasına bunu anlatamayacağına karar verdi, bir fikir almalıydı.
Cep telefonunu aldı, Tarkan’ın numarasını çevirdi.
– “Alocum, Selin’cim, nasılsın bakalım?”
Selin, Tarkan’ın her zamanki neşeli sesini duyunca biraz rahatladı, evet doğru karardı, Tarkan doğru seçimdi, anlatmalıydı. Sesine mümkün olduğu kadar sakin bir ton vermeye çalışarak
– “Tarkan, akşam işin yoksa bana uğrasana, seninle konuşmak istediğim bir konu var da”
– “Selin’im, ne oldu, sesin bir garip geliyor, ters bir şey yok ya?”
Anlayacağını biliyordu, o kadar yakındılar ki
– “Gelince anlatırım, hemen gelebilir misin lütfen”
– “Tamam evdeyim ben de. Bir saate sendeyim, gelirken bir şey ister misin?”
Eve geldiğinde ne kadar aç olduğunu düşündü Selin, şimdiyse bütün iştahı gitmişti.
– “Hayır Tarkan, gelebildiğin kadar hızlı gel, öpüyorum”
– “Tamam, hemen çıkıyorum canım, ben de öptüm”
Selin telefonu kapatınca o ana kadar hiç ağlamadığını düşündü, yaşadığı şoktan dolayı kendini çok kasmış, gerilmişti. Tarkan’ın gelecek olması onu rahatlattı, annesini düşündü, nasıl bir sıkıntıdaydı, gözleri bağlı. Dayanamadı, ağlamaya başladı.
Tarkan telefonu kapadı, hemen giyindi, kapıdan çıkmadan önce cep telefonunu tekrar eline aldı, bir numara çevirdi.
– “Orhan, haklıymışsın, beni aradı, şu anda Selin’e gidiyorum, gelişmelerden haberdar ederim”
Telefonu kapadı ve yola çıktı.
- Bölüm
Berke işten eve geldiğinde saat yediyi geçiyordu, hemen duşunu alıp, tıraşını olup, hazırlanması gerekiyordu, akşamı düşününce gülümsedi, biricik Ceren’in anlata anlata bitiremediği Giz ile tanışacaktı.
İki senedir birçok kadınla tanışmış, birçoğundan hiç etkilenmemişti, etkilendikleriyle de uzun vadeli ilişkiler yaşamamıştı, nedense yürütemiyordu beraberliği, bunu da iki sene önce yaşadığı yoğun ilişkiye bağlıyordu.
Geçmişi ve özellikle Maria’yı düşünmek ona çok acı geliyordu, Maria ile evlenmeyi çok istemiş ancak Maria İstanbul’da yaşamayı istememişti, o da kalkıp İspanya’da macera yaşamak istememiş, karşılıklı anlaşarak ilişkilerine son vermişlerdi.
Neyse diye düşündü, geçmiş zamanın kimseye faydası yok, duşu soğuk suya ayarladı, 10 dakika kıpırdamadan kaldı suyun altında, sonra çıktı, tıraşını oldu. Kendisinin de anlayamadığı bir heyecan duyuyordu. Acaba Ceren’in anlatımları mı etken oldu diye düşünmeden edemedi.
Kıyafet seçerken, her zamankinden daha fazla itina gösterdi, beyaz, uzun kollu keten bir gömlek giydi, kumaş pantolon ve yazlık bir ayakkabı tercih etti. Allah’tan Ceren’e nasıl giyinmesi gerektiğini sormuştu, son derece şık gece kıyafeti giyen iki kızın yanın da kendisinin spor kıyafeti ile gelmesi biraz komik olurdu.
Ceren’e gelip onları almayı teklif etmişti ama Ceren Giz ile konuştuğunu, Giz’in geçerken kendisini alacağını, direkt Çınarlaltı’nda buluşmalarını söylemişti.
Saatine baktı, buluşmaya yarım saat vardı ama evde durmaktan sıkıldı, erken gidip biraz Boğaz havası almayı düşündü, çıktı.
Çınaraltı restoranına geldiğinde kapıdaki Yusuf, hararetle Berke’nin elini sıktı.
– “Berke Abi, hoş geldin, üstte taraçada yerini ayarladım Abi, Mürsel sizinle ilgilenecek, seversin Mürsel’i, afiyet olsun”
Berke burayı çok severdi, on seneyi aşkındır hep buraya gelir, burada yer, içerdi. Dostlarını, sevgililerini, arkadaşlarını, misafirlerini hep burada ağırlardı. Aldığı servisten her zaman memnun kalmıştı. Taraçaya çıktı, ayrılan masaya oturdu ve beklemeye başladı, kapıyı gördüğü için, Giz kendisini görmeden, o Giz’i görebilecekti.
Kendisini tanır ve iyi bilirdi, ilk gördüğü anda, saniyesinde severse, heyecan duyarsa bu olurdu, ilk birkaç dakikada kanı ısınmazsa sonrası mümkün değildi, gerçi bir kaç istisna yaşamıştı ama genelde hep böyle olmuştu.
Kapıyı gözetlerken, Ceren ve yanında Giz’i gelirken gördü ve görmesiyle şok oldu. Giz, Maria’nın neredeyse bir kopyasıydı, Ceren’in neden kendisine bu kadar Giz’i anlattığını ve neden seveceğini bildiğini anladı. Maria esmer bir kızdı, Giz ise onun kumralı. Saçları neredeyse aynı boydaydı, vücut ölçüleri bile neredeyse aynıydı. Geçirdiği şoku atlatmaya çalışırken, Giz ile Ceren masaya yaklaştılar. Berke hemen ayağa kalktı
– “Merhaba Giz, ben Berke” diyerek Giz ile tokalaştı, Giz’de aynı şekilde kocaman bir gülümseme ile yanıt verdi.
– “Merhaba Berke, ben de Giz, tanıştığımıza çok sevindim”
Berke sonra Ceren’e sarıldı, öpüştüler..
Sonra sohbet başladı, Berke her zamankinden fazla konuştuğunun farkındaydı, Giz’i çok beğenmişti, sadece kafasında Giz’i Giz olduğu için mi yoksa Maria’ya çok benzediği için mi beğendiğini çözmeye çalışıyordu. Giz’in de keyfi yerinde gözüküyordu, Ceren ise ikisini birden gözlüyor, arada oluşan pozitif elektrikten son derece mesut bir şekilde gülümsüyordu.
Berke’nin mutlu olması gerektiğine inanıyordu, onu bir ağabey olarak seviyordu, her ne kadar çevresinde ki herkes ona âşık olduğunu söylese de, o Berke’yi ağabey olarak görüyordu. Giz’i görür görmez Maria’ya ne kadar benzediğini fark etmiş ve ne yapıp edip Giz ile Berke’yi karşılaştırmayı düşünmüş ve başarılı olmuştu. Şimdi nasıl kaçmalı ve bu ikisini yalnız bırakmalıydı acaba?
Giz ile Berke öyle derin sohbete dalmışlardı ki, Ceren’in düşüncelerinin ve ikisini ne kadar yakından izlediğinin farkında değillerdi. Sanki yeni tanışan bir çift değil de, uzun zamandır birbirlerini görmemiş iki arkadaş gibi sürekli konuşuyorlar ve anlatıyorlardı. Bu arada Ceren lavabo için izin rica etti ve lavaboya geldiğinde cep telefonundan arkadaşı Seyhan’ı aradı ve yarım saat sonra kendisini arayarak davet etmesini organize etti.
Masaya döndüğünde gördüğü manzaradan çok hoşnuttu, birbirlerine hala bir şeyler anlatmakta olan Berke ve Giz, Ceren’in dönüşünü keyifle karşıladılar. Sohbet keyifle devam ederken Ceren’e gelen telefon ve Ceren’in gitmek zorunda kalmasını da biraz gülümseyerek kabul ettiler. Her ikisi de Ceren’in bunu bilinçli yaptığının farkındaydı.
Artık yalnız kalmışlardı, ikisinin de heyecanı o kadar belliydi ki,
Konuşmaya Berke başladı;
– “Giz, benim yaşamım çok hareketli geçti, bunları en başta ve sadece bir kez anlatacağım, dur dediğin yerde duracağım ve aynı konu bir daha açılmayacak. ”
– “Peki” dedi Giz, “Anlat bakalım, neler duyacağız” dedi gülümseyerek.
Tanrım diye düşündü Berke, ne kadar güzel gülüyor, ne kadar etkileyici. Devam etti;
– “Ben 36 yaşındayım, hiç evlenmedim, hayatımda çok ama çok güzel bir ilişki yaşadım, o da iki sene önce bitti, ne öncesinde, ne sonrasında, ciddi olarak anlatacağım bir ilişkim yok, senden inanılmaz etkilendim, hayatında kimse yoksa ve sen de benim kadar etkilendiysen birlikte olmak istiyorum.”
Giz, hiç şaşırmadı, sadece gülümsedi ve uzanıp Berke’nin elini tuttu.
– “Berke, ben de 32 yaşındayım, bir kez evlendim, onun dışında benim de hayatım hareketli geçti, ve evet senden hoşlandım, denemek isterim, hiç bir kaybımız olmaz ama güzel olursa, kazancımız olur”
Berke, mutluluğunu anlatmak için ne yapacağını bilemedi, elini tutan Giz’in eline daha sıkı sarıldı ve uzanıp dudaklarına bir öpücük kondurdu. Giz, buna hiç şaşırmadığı gibi aynı şekilde karşılık verdi.
– “O zaman artık biz sevgili miyiz yani şimdi ” dedi Berke gülümseyerek ” Acaba bunu Ceren’e haber versek mi hemen, eminim bunu duymak onu çok heyecanlandıracak”.
– “Tabii” dedi Giz, “Hemen haber verelim, arasana Ceren’i.”
Berke, Ceren’in cep telefonunu çevirdi, ama nedense ulaşılamaz mesajı aldı, çok önemsemedi, muhtemelen Ceren, kapalı bir ortamdaydı.
Yemeklerini bitirip, rakılarını içtiler, kahvelerini söylediler, kahvelerini beklerken, Berke’nin telefonu çaldı, baktı, tanıdığı bir numara değildi.
– “Buyurun ben Berke” dedi.
– “Berke Bey rahatsız ediyorum ama Ceren Tandoğan diye birisini tanıyor musunuz?”
– “Evet yakın arkadaşım olur kendisi, ne oldu, siz kimsiniz?”
– “Efendim ben Beyoğlu Emniyet Amirliğinden arıyorum, acele buraya kadar gelseniz iyi olacak.”
Berke inanamadı duyduğuna
– ” Neden, ne oldu, ters bir şey mi var, anlamadım nereye geleyim”
– “Ceren Hanım’a bir araba çarpmış ve çok ağır, komada, şu anda Taksim Acil’de. Bir an önce buraya gelseniz çok iyi olur”
– “Hemen geliyorum” dedi Berke ve kapadı telefonu.
Berke’nin suratından bir şeylerin ters gittiğini anlayan Giz;
– “Ne oldu Berke, ne var, Ceren’e bir şey mi olmuş?”
– “Evet Giz ” dedi Berke “Ceren’e bir araç çarpmış, Taksim Acil’de, komadaymış, gidelim mi hemen”
- Bölüm
Orhan sigarasını içerken yaşadığı yaşamı düşündü. Kendisi İstanbul’un varoş tabir edilen yerlerinde büyümüştü, gücüyle, kuvvetiyle yetiştiği mahallede isim yapmıştı, sonra tesadüfen bir gece yardım ettiği Timuçin Bey’in koruması olmuştu, bunun iyi yanları kadar tehlikeli yanları da vardı.
Timuçin Bey’i severdi, ona ve ailesine çok yardım etmişti. Orhan’da bunun karşılığında Timuçin Bey’in tüm isteklerini yerine getirmişti. Bunlar her zaman güzel istekler değildi ancak Timuçin Bey için çalışmaya başladıktan sonra onun dediklerinin dışına çıkmak ölüm demekti.
Sigarasından derin bir nefes çekerken cep telefonu çaldı. Arayan Aydın’dı.
– “Tamam Abi, kız öldü”
– “Kontrol ettin mi?”
– “Abi çok sert çarptım, karşıdan karşıya geçiyordu, kimse yoktu, yaşama şansı olacağını sanmam, mutlaka ölmüştür”
– “Peki ama sen yine de hastaneleri bir kontrol et bakalım”
Hiç sevmemişti bu işi en başından beri. Yaşlı bir kadını kaçırmak, kızına şantaj yapmak, diğer bir kızı öldürmek, bunlar onun yapacağı şeyler değildi ama Timuçin Bey’e karşı durmak çok zordu. Bunu o yapmasa hem yapan birini çabucak bulur, hem kendisine ve ailesine zarar verirdi.
Timuçin Bey’in Ahmet Bey’e garezini anlamıyordu. Bahsettiği dosyalarda ne vardı acaba, bu konuda en ufak bir fikri yoktu. Ancak Timuçin Bey, planını yaklaşık iki sene önce kurmaya başlamıştı. Ahmet Bey hakkında çok ciddi harcamalar yapmış, birçok bilgi toplamıştı. Ahmet Bey’in şirketi çok güçlüydü, özellikle bilişim dünyasında yeni getirdiği buluşlar sayesinde gerek Türkiye, gerek Dünyada iyi bilinen bir isimdi. Muhtemelen o üç dosyada yeni buluşlar ile ilgili bilgiler vardı.
Ahmet Bey’in eşini ise yakından izlemişlerdi, doktoruna kadar konuşmuşlar ve bir sürü bilgiye ulaşmışlardı. Ahmet Bey’in ve eşinin en mahrem sırlarını bile biliyorlardı artık. Timuçin Bey’in elinde her türlü bilgi vardı. Sadece o buluşlara nasıl ulaşacağı konusunda yapılan planda Orhan devreye girmişti.
Yine de ölen kıza üzülmüştü. Çok sevimli bir kızdı aslında. Timuçin Bey kızın ortadan kaldırılmasını istemişti, kızın kim olduğunu söylememişti ve neden ortadan kalkmasını istediğini de, sadece kaldırın ortadan demişti, onlar da görevlerini yapmışlardı.
Cep telefonunu eline aldı, Timuçin Bey’i aradı.
– “Tamam mı Orhan”
– “Tamam efendim, kız ortadan kaldırıldı”
– “Tarkan nerede ” diye sordu Timuçin bey
– “O da Selin’in yanına gidiyor” diye yanıtladı Orhan.
– “Anne nasıl iyi değil mi? Anneye sakın dokunmayın ve üzmeyin, rahat ettirin onu” dedi Timuçin Bey ve telefonu kapadı.
Orhan sadece Timuçin Bey’in söylediklerini uyguluyordu, Selin’i, annesini tanımıyordu, kimdi bunlar, Timuçin Bey ne istiyordu bilmiyordu, tek bildiği Selin’in Ahmet Bey’in asistanı olduğuydu.
***
Orhan bütün bunları düşünürken, Timuçin Bey her zamanki mutsuz yüz ifadesi ile purosunu içip, viskisinden yudum almaktaydı.
Şişman ve hantal bir adamdı, geçirmiş olduğu kanser ameliyatından sonra anormal kilo almıştı ve almaya devam ediyordu. Eşinin ölümünden sonra bir daha evlenmemişti, hayatında bir kez sevmişti.
Gözleri daldı, yirmi sene önceye gitti. Sevdiği kız Sevda’yı düşündü. Kendisi ona duygularını ifade edemeden, aynı okuldan bir üst sınıftan birisi delicesine sevdiği Sevda’yı elinden almıştı, biricik Sevda’sını. O günden sonra o kişiden ömür boyu nefret etmişti.
O birisi Ahmet’ti. Sevda ile sadece altı ay birlikte olmuş, sonra kızı başından savmış, bir başka kızla flört etmeye devam etmişti. Sevda ise bunun üzerine okuldan ve şehirden ayrılmış ve ortalıktan kaybolmuştu. Timuçin hiçbir şekilde bir daha Sevda’nın izine rastlayamadı ama bir daha hiçbir kadını da bu kadar sevmedi. Ahmet’ten de hep nefret etti.
Bu arada Ahmet mezun oldu, iş kurdu, Timuçin okulunu bile bitiremedi, Ahmet yükseldikçe, Timuçin battı.
Bir gün Timuçin bir kadınla tanıştı, 40’lı yaşlarda bir kadındı, kendisinden 5 yaş büyüktü ama çok zengindi ve kimsesi yoktu, daha önce de hiç evlenmemişti . Timuçin’i çok sevdi, evlendiler, Timuçin kadına aşık olmasa da, kadını sevdi, elinden gelebildiği kadar mutlu etmeye çalıştı, ancak birkaç yıl sonra kadın bir trafik kazasında öldü. Zenginliğinin yanında bir de hayat sigortasından gelen para Timuçin’i olduğundan zengin yaptı.
Artık tek amacı vardı Ahmet ile hesaplaşmak ve Sevda’yı bulmak.
***
Berke ile Giz hastaneye geldiklerinde Ceren’i göremediler, doktoru bulmaya çalıştılar, karşılarına çıkan yetkili ile konuşurken, Berke çöktü kaldı, Ceren ölmüştü, zaten çok ağır bir durumda getirilmişti hastaneye ve kurtarılamamıştı. Ceren’e çarpıp kaçan arabayı kimse görmemişti. İkisi de gözlerinden yaşlara mani olamıyorlardı.
Birbirlerine sarılarak hastaneden çıktılar. Berke kendini inanılmaz kötü hissediyordu. Bu gece hem en mutlu anlarından birini yaşamış, hem en büyük üzüntülerden birisiyle sarsılmıştı. Giz ne yapacağını şaşırmıştı, Berke’yi yalnız bırakamazdı.
– “Berke, hadi sana gidelim canım, ben de sende kalayım bu gece“
– “Tamam“ dedi Berke
Bir taksi çevirdiler ve Ortaköy’de Berke’nin evine gittiler.
***
Tarkan Selin’in evine geldiğinde Selin’in belli etmese de panik halinde olduğunu fark etti.
– “Ne oldu, Selin, ne bu halin? Ters giden bir şeyler mi var?“
– “Tarkan, bunu sana nasıl anlatacağımı bilmiyorum ve anlatmanın ne kadar doğru olacağını da ama senden başka güvenecek kimsem yok. Annemi kaçırdılar”
– “Kim kaçırdı anneni? Neden? Ne istiyorlar? “
– “Ahmet Bey’in rakipleri, Ahmet Bey’in kasasında sakladığı üç dosyanın fotokopisini istiyorlar, onlara bu fotokopileri verirsem, annemi serbest bırakacaklarmış”
– “Ne yapacaksın peki? “
– “Nasıl yaparım, kabul etsem bile Ahmet Bey’in kasasına ben nasıl ulaşırım, nasıl açarım, bu olanaksız “
– “Bunları söylemedin mi, anlatmadın mı?”
– “Anlattım tabii Tarkan, bunu onlar da biliyor” dedi Selin “Bana kadınlığımı, cazibemi kullanmamı önerdiler “
Tarkan kızardı, ne diyeceğini bilemedi
– “Bu çok saçma, sen orada iki senedir çalışıyorsun, birdenbire adamın koynuna nasıl gireceksin ki?”
– “Bilmiyorum ama adamların dediğine göre Ceyda Hanım’la Ahmet Bey’in arasında uzun zamandır bir şey olmuyormuş, bu kadar detayı nereden bilebilirler ki”
Tarkan içinden ah Selin ah, daha neler bildiğimizi bir bilsen diye düşündü, o kadar derinlemesine araştırma yapmışlardı ki, Ahmet Bey cinselliğe son derece düşkün olmasına karşın, Ceyda Hanım son derece ilgisizdi. Çok uzun zamandır da hiçbir cinsel açlık çekmiyor Ahmet Bey ile de sevişmiyordu. Ahmet Bey ise durumundan dolayı sadece yurt dışına çıktığın da birliktelikler yaşıyor hatta onlara seks yaşamını anlatıyor, karısıyla yaşayamadıklarını parayla birlikte oldukları kadınlara anlatıyordu. Ahmet Bey’in koynuna soktukları kadınlardan öğrendikleri inanılmaz bilgilerdi. Fantezilerle doluydu Ahmet Bey.
Ancak aynı Ahmet Bey, yurda döndüğünde son derece sakin biri olup çıkıyor, çevresinde bir tek kadınla birliktelik yaşamıyordu. Kaç kere eskort kızlar aracılığıyla baştan çıkartmaya çalışmışlar ama kızlar başarılı olamamıştı. Şaşırdığı ise Türkiye’de bu kadar dikkatli davranan biri yurt dışında nasıl bu kadar dikkatsiz olabiliyordu,
Tekrar Selin’e döndü
– “Selin kara kara düşünecek bir şey yok. Polise gidemeyiz diye düşünüyorum ben de“
– “Sence dediklerini mi yapmalıyım peki?, Bu imkansız, böyle bir şeyi nasıl yaparım, sonra nasıl yüzüne bakarım onların, çalışma hayatım biter“
– “Şu anda zaman kazanmak için bence dediklerini yapıyor gibi görünmelisin” dedi Tarkan “Peki şu üç dosya ne, onlardan bahsettiler mi neymiş?“
– “Hayır, tekrar arayacaklarını söylediler“
Tam o sırada Selin’in cep telefonu çaldı. Selin panik halinde Tarkan’a baktı, Tarkan eliyle konuş der gibi işaret yaptı.
– “Selin Hanım, ben Orhan, umarım polisle veya kimseyle konuşmadınız değil mi?“
– “Hayır asla. Annemi tehlikeye atacak hiçbir şey yapamam”
– “Beni iyi dinleyin Selin Hanım, sizden Ahmet beyin kasasında duran Mera, eMeera, ROW adlı üç dosyanın tamamının fotoğraflarını veya fotokopilerini istiyoruz, bu dosyalar “Esrar içen Kızılderili “resminin tam arkasındaki kasada duruyor, şifreyi Ahmet Bey biliyor, ne yapıp edip bu şifreyi öğrenmeniz ve bu dosyaların kopyalarını almanız lazım. Bunu iki gün içinde yapmalısınız”
– “Şaka yapıyorsunuz herhalde, iki gün içinde bunu başarabilmem olanaksız, bunu siz de biliyorsunuz“
-“Annenizi sağ görmek istiyorsanız, sadece 48 saatiniz var“
Selin şok geçirmek üzereydi. İki gün içinde bunu nasıl yapacaktı Bu mümkün değildi. Konuşmaları merakla bekleyen Tarkan’a anlattı.
Artık dayanamayacaktı, tekrar ağlamaya başladı, annesini kurtaramayacağını düşünmeye başlamıştı, yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Bu arada Tarkan’da bir çıkar yol düşünüyordu.
– “Selin“ dedi “ Mesela yarın sen fazla mesaiye kalsan, bildiğim kadarıyla Ahmet Bey de geç saatlere kadar kalıyor, sonra herkes gittikten sonra sen onu baştan çıkarmaya çalışsan, ben de bu arada içeri sızsam, seni öldürmekle tehdit edip, onu korkutarak kasayı açtırsak, sonra evrakların fotoğraflarını çeksem“
– “Ee, anlamaz mı o zaman benim de işin içinde olduğumu? “
– “Hayır, anlamayacak, beni zaten tanımıyor, maskede takarım. Sen sadece güvenlik işini hallet, benim içeri girmemi sağla, sonra ben ikinizi tehdit eder gibi yaparım, fotoğrafları çekerim ve çıkarım, böylelikle kimseye zarar gelmez, sonra sende bunları kaçıranlara verirsin ve anneni kurtarırsın “
Selin bu fikir karşısında bayağı düşündü, sabaha kadar tartıştılar ve sonunda Tarkan, Selin’i ikna etmeyi başardı.
Tarkan kapıdan çıkarken;
– “Tamam canım sen biraz uyu, yarına çok enerjiye ihtiyacımız var, detayları konuşuruz tekrar, burada en önemli nokta, senin beni içeriye alman, gerisi kolay “
6.Bölüm
Berke gözlerini açtığında bir an nerede olduğunu anlayamadı, nekafasını yana çevirdiğinde Giz’i gördü. Bir melek gibi uyuyordu hala. Uyuyordu. Kendisinin tamamen çıplak olduğunu fark etti. Anımsadığı kadarıyla sevişmemişlerdi, eve geldiklerini, biraz içtiklerini ve Ceren hakkında konuştuklarını anımsıyordu ama sonra uyumuştu veya sızmıştı, demek ki onu Giz soymuştu.
Tekrar Giz’e baktı, o kadar masum uyuyordu ki, eliyle yüzünü okşadı. Giz, belli belirsiz bir tepki verdi ama uykuda olduğu belliydi, teni yumuşacıktı, sonra çenesine, boynuna, omuzlarına dokundu, Giz’in ürperdiğini hissetti. Giz’le sevişmeyi istedi ama uyurken değil, dudaklarından yavaş yavaş öpmeye başladı ve karşılığını hemen aldı, tutkuyla seviştiler, sonra bir daha seviştiler, hiç konuşmadan, sadece birbirlerini seyrederek seviştiler, gözleri açık öpüştüler, sevişirken parmakları kenetlenmişti, Berke çok uzun zaman sonra sevişmenin ne demek olduğunu tekrar keşfetti. Giz, uzun bir süre sonra kadınlığını yeniden yaşadı. Sevişmeleri bitti ama ayrılmadılar, tekrar uyudular, uyandılar tekrar seviştiler.
***
Ahmet Bey, Ceyda’nın iyi geceler dileğinden sonra elinde içkisi, sigarasını içerken yaşamını düşündü. Tam tamına elli sekiz başarı dolu yıl. Özellikle üniversiteden sonra gelişen işleri, yurt dışı ortaklıkları ve bugün geldiği nokta, bir güzel eş, başarılı bir hayat ve iki güzel çocuk.
Bunları düşünürken içi acıdı, 2 çocuk değil, aslında üç çocuk demeliydi. Hayatında belki hiçbir zaman kim olduğunu anlatamayacağı bir çocuk. Yıllar sonra öğrendiği oğlu, üstüne titrediği oğlu.
Giz’e onunla tanışma talimatı verdiğinde yanlış yapmadığını biliyordu. Giz ne istediğini bilen ve tuttuğunu koparan bir kadındı. Şirkete ilk geldiği günden bugüne kadar en ufak bir itaatsizlik yapmamış ve şirketi ne kadar benimsediğini ve sevdiğini göstermişti. Giz’e çok değer vermiş hem maddi, hem manevi destek sağlamış ve şirkete olan bağlılığını arttırmıştı.
Bir gün sohbet ederken Giz’e eski yaşamını anlatmış ve hiç görmediği oğlundan bahsetmişti, bunu tek bilen Giz’di.
Sevda’dan bahsetmişti ve ona ne kadar kötü davrandığından. Çok gençti, Sevda bir gün karşısına çıkıp hamileyim dediğinde, en yakın doktoru önerip, gerekli parayı sağlamış ve Sevda’yı hayatından çıkarmıştı. Ancak Sevda kürtaj yaptırmamış, bu çocuğu doğurmuştu. Ta ki o güne kadar da bu çocuktan haberi olmamıştı.
Üç sene evvel bir gün telefonu çalmıştı ve arayan Sevda’ydı. Ölmek üzere olduğunu ve bunu söylemeden ölmek istemediğini, kürtaj yaptırmadığını, oğluna babasıyla ilgili yalanlar söylediğini, ancak kendisinin onu bulmasını istemişti. Şu anda hangi şirkette çalıştığını ve adını söylediğinde Ahmet Bey bunları beynine kazımıştı.
Oğlunun adı Berke’ydi ve bilmediği babasıyla aynı sektörde çalışan çok başarılı bir yöneticiydi.
***
Timuçin yatağında yatıyordu, uzun zamandır uykunun ne olduğunu bilmiyordu, özellikle son iki senedir Ahmet üzerine kurmuş olduğu planlar, uygulamalar ve sonuçları onun uykusunu kaçırıyordu. Sonuçları istediği gibi olursa nasıl keyif alacağını, Ahmet’i nasıl önünde yalvartacağını düşündü.
Zaten kendisine en çok keyif veren sahne, Ahmet’in önünde diz çöküp af dileme sahnesiydi.
Ancak, bir iş adamı olarak Ahmet’in üç projesi de çok ilgisini çekiyordu, onları öğrenerek çok paralar kazanabilirdi. Selin’in annesini kaçırarak, ona şantaj yapma fikrini sevmişti ama kızın bu işi becermekte zorlanacağını biliyordu.
Ortadan kaldırmak zorunda kaldığı kızı düşündü. Ceren.
Aslında, onu ortadan kaldırmayı istememişti, ancak kızın hakkında yaptığı istihbaratta, kızın Ahmet’i çok yakın takip ettiğini öğrenmişti. Yaşam hikayesi çok ilginçti, uzun bir süre yurtdışında yaşamış, sonra yurduna dönmüştü, sonra bir birliktelik, başarısız intihar girişimi, Berke ile yakınlığı. Ancak bu süre içinde Ahmet’in çevresinden hiç kopmamıştı.
Adamlarına daha detaylı inceleme talimatı verdiğinde ilginç bilgilere ulaşmıştı. Aslında Ceren tamamen yurt dışında faaliyet gösteren bir yasadışı örgütün elemanıydı, Berke üzerinde Ahmet’e ulaşarak güvenini kazanmak ve elindeki projelere ulaşmak isteyen bir ajan, tıpkı kendisi gibi, arada ki tek fark, Timuçin ajan değil bir iş adamıydı.
O gecede o sessiz ve sakin yerde adamları Ceren’in yapmış olduğu bir telefon konuşmasını dinlemiş, Ahmet’in evine yapılabilecek muhtemel baskından ve dosyaların tamamının ele geçirilmesinden bahsedildiğini duymuşlardı, buna müsaade edemezdi.
Yok etme talimatını vermişti ve yok edilmişti.
Ahmet’i kendisinin öldürme isteği o kadar fazlaydı ki Ahmet’e zarar gelebilecek her şeyi engellemeye niyetliydi. Bu kız eğer canlı kalsaydı, mutlaka Ahmet’i yok etmenin yolunu bulacaktı. Buna izin veremezdi, Ceren ortadan kalkmalı ve kendisi de çabuk hareket etmek zorundaydı.
Bölüm 7 – Final
Selin sabah uyandığında kendisini çok kötü hissediyordu, yapmak zorunda olduğu şeyler vardı, annesini özlediğini hissetti, ağlamak istedi ama sonra hemen kendini toparladı.
Duşun altına girdiğinde hala ne yapmak istediğini bilmiyordu. Duştan çıktı, aynada çırılçıplak kendine baktı, gerçekten çok güzel bir kadındı. Hatlarını beğendi, sonra istemeden de olsa Ahmet Bey’i düşündü. Yakışıklı, karizmatik, sevecen, olgun bir erkek.
Saçmalıyorum diye düşündü, dolaba döndü, kıyafet beğenmeye çalıştı, ancak her zamankinin aksine, ağır başlı kıyafetler değil, dekolte ve seksi kıyafetler beğenmeye çalıştığını fark etti.
Sonunda kırmızı göğüs dekoltesi olan bir elbise tercih etti. İçine iç çamaşırı giymeden elbiseyi üstüne geçirdi. Göğüs ölçüleri elbiseyi çok rahatlıkla kaldırabilecek ölçüdeydi. Hafif bir makyaj yaptı ve işe doğru yola çıktı.
***
Ahmet Bey bugün işe her zamankinden erken geldi, gece uyuyamamıştı. Acaba Giz, akşamı Berke ile birlikte mi geçirmişti, yemek nasıl gitmişti? Kafasında bir sürü soru vardı?
Berke ile gurur duyuyordu, hayalinde işlerini Berke’ye bıraktığını düşünürdü. Ancak Berke’ye 36 yaşında baban benim denmezdi, denemezdi. Buna bir yol bulabilir mi acaba diye Giz ile konuşmuştu, ondan çok umutluydu. Giz’den bunu rica ederken kafasında oğlunu tekrar kazanmanın onu ne kadar mutlu edeceğini aktarmaya çalışmıştı.
***
Selin işe geldiğinde kimsenin henüz gelmediğini gördü ama Ahmet Bey’in arabasını görmüştü.
Günaydın diye kapıyı tıklatarak içeriye girdi, Ahmet Bey odasının hemen sağındaki kendine ait banyosunda tıraş oluyordu, Selin’i gördü merhaba dedi, döndü bir daha baktı, Selin ikinci bakışın tamamen görüntüsü ile ilgili olduğunu biliyordu. Ahmet Bey’in bakışlarında erkekliğin yanı sıra biraz da şaşırma vardı. Hayrola Selin, ne oldu der gibiydi bu bakışlar.
Selin tekrar içeri geçti, masasına oturdu, Ahmet Bey biraz sonra çağırdı, halini, hatırını sordu, hatta annesini sordu, vize işlemlerini sordu, teşekkür etti.
Masasına tekrar oturdu, nasıl yapacağına, nasıl başlayacağına bir türlü karar veremiyordu.
Yapamayacaktı, Ahmet Bey’e zarar gelmesini istemiyordu, Ahmet Bey çok güçlüydü, olan biteni anlatmalı ve ondan yardım istemeliydi.
Tarkan’ın söyledikleri, planladıkları bir tarafta, kendi düşünceleri bir tarafta.
Sonunda kararını verdi, telefonu kaldırdı;
– “Ahmet Bey, müsaitseniz beş dakikanızı alabilir miyim? “
Ahmet Bey şaşırdı, Selin genelde hiç böyle bir talepte bulunmazdı.
– “Tabii Selin, gel istersen şimdi, hazır kimse yokken konuşalım “
– “Tamam efendim, geliyorum “ dedi Selin.
Kapıdan içeriye girdi. Ahmet Bey’in karşısına oturdu,
– “Anlat bakalım Selin’cim“ dedi Ahmet Bey
Selin her şeyi anlattı. İlk aldığı telefondan son ana kadar her şeyi, Tarkan’ın teklifi, kendisinden yapılması istenen şeyleri. her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı.
Ahmet Bey hiç sesini çıkarmadan dinledi, bir süre düşündü. Sonra,
– “Selin’cim sen bana bunları anlatırken belki bir çok hayat kurtardın, umarım en zararsız bir şekilde bundan kurtulabiliriz, bana şu Tarkan kısmını tekrar anlatır mısın lütfen, nasıl tanıştınız, nerede tanıştınız ve ilişkinizin derecesi ne? ”
Selin anlattı. Ahmet Bey izin isteyerek birkaç telefon görüşmesi yaptı. Sonra tekrar Selin’e döndü;
– “Selin, her şeyi aynen dedikleri gibi yapacaksın, senden tek istediğim bu, tabi ben de buna hazırlanacağım“
– “Ne isterseniz yaparım” dedi Selin “Ama ne olur annemi kurtarın Ahmet Bey”
– “Sana söz veriyorum, annenin kılına zarar gelmeyecek Selin”
***
Tarkan Selin’i arayıp her şeyin yolunda gittiğini duyunca Orhan’ı aradı, plan mükemmel işliyordu.
Akşam herkes işten çıktıktan sonra Tarkan Selin’in temin edip motor kurye ile gönderdiği giriş kartı ile şirketin bulunduğu binanın içindeydi.
Ahmet Bey ve Selin binanın en üst katındaydılar. Güvenlikten kart ile rahatlıkla geçtikten sonra asansöre bindi.
En üst kata geldiğinde ortalıkta kimse görünmüyordu. Selin odayı tarif etmişti. Tamamen cam kaplı toplantı salonunu geçtikten sonra Selin’İn olduğu odanın kapısını açtı.
Kapıdan içeri girer girmez üstüne kalakaldı. Karşısında iki iri yarı adam duruyordu. Tarkan’a hareket etme şansı bırakmadan kıskıvrak yakaladılar ve bir sandalyeye oturttular.
Adam sakince sordu;
– “Orhan nerede? “
– “Orhan kim “ dedi. Anında suratına çok sert bir yumruk yedi, müthiş canı yanmıştı. Adam aynı sakinlikle sordu.
– “Orhan nerede?
– “Orhan diye birini tanımıyorum “ dedi ve ikinci yumruğu yedi, ağzı burnu kan içinde kalmıştı, canının yanmasına bakılırsa burnu da kırılmıştı.
– “Orhan nerede? “
– “Tanımıyorum” dedi üçüncü yumruğu bekledi ama bu sefer yumruk inmedi. Daha kısa boylu olan uzun boylu olana döndü,
– “Sana konuşmayacağını söylemiştim” dedi, “Biraz odadan çıkar mısın, biraz da ben çalışayım beyimizin üstünde”
Ve çalışmaya başladı, sadece yaptığı ikinci harekette Tarkan her şeyi anlatmaya başladı, Orhan’ın yeri, planları.
Bundan sonrası çorap söküğü gibi geldi.
Ahmet Bey’in kurduğu imha ekibi, çok kısa bir süre sonra Orhan’ın evini bastı. Selin’in annesi de aynı evde bir odada tutuluyordu. Annesin kurtarıldığı haberi Ahmet Bey’e iletildi.
Orhan’in itirafları ve yaptığı şeyler videoya çekilerek, Orhan Polise teslim edildi.
Orhan Timuçin için çok şey yapmıştı ama yaptığı her şeyin de kaydını tutmuştu. Söz konusu emirler, talimatlar, belgeler ele geçirilince polis Timuçin’i de sorguya aldı ve sonrasında gözaltına alındı.
Bütün bu operasyon sadece birkaç saat sürmüştü.
Ahmet Bey tüm gelişmeleri Giz’e bildirdi. Ceren’in de katillerinin yakalandığını anlattı. Ceren’in kimliğinden ve yapmak istediklerini Berke’ye anlatmamasını rica etti. Onların arasındaki dostluk farklıydı, Berke’nin daha fazla üzülmesini istemedi.
Giz Ahmet Bey’den gelen telefonu kapadığında Berke’nin evinde sohbet ediyorlardı. Kendisi için zor, Berke için çok daha zor bir durumdu. Nasıl ve nereden başlayacağını bilemiyordu.
Ve anlatmaya başladı, Timuçin, Ahmet, Sevda hepsini anlattı, kendisinin de olaya nasıl dahil olduğunu anlattı.
Berke yaşadığı şoku atlamakta çok zorluk çekti. Ahmet Bey kendi babasıydı, bunu kabul etmek çok zor gelmişti.
Ama Giz ikna konusunda çok başarılıydı. Ahmet Bey’in yanında çalıştığı dönemlerden başlayarak, onun kişiliğini, karakterini, pişmanlıklarını ve Berke’ye olan sevgisini öyle içten anlattı ki, Berke çok direnemedi.
Ahmet Bey’i arayarak olan biteni bir kez de kendisi duymak istedi.
Sonunda telefonu kapadığında, göz yaşları içinde Giz’e sarıldı.
***
Selin akşamı Annesi ile birlikte geçirmişti. Ahmet Bey birkaç gün izin vermişti.
Bu izin ona çok iyi gelmişti, arada Ahmet Bey’in birkaç sorusu dışında evden hiç çıkmamış, dinlenmişti.
Sabah işe geldiğinde, her zamanki gibi en üst kata çıktı, odasının kapısını açtığında masasında bir kızın oturduğunu gördü. Şaşırdı. İşten mi çıkarılmıştı?
O sırada Ahmet Bey odasından çıkarken Selin’i gördü. Gülümsedi.
– “Selin Hanım, hoş geldiniz “ dedi. Selin hala şaşkın bir vaziyetteydi.
– “Hoş buldum Ahmet Bey ” diyebildi sadece. Tam ne oluyor diye sormaya hazırlanırken.
– “Odanızı şaşırdınız sanırım “ dedi Ahmet Bey. Sonra gülümseyerek odadan beraber çıktılar. Ahmet Bey’in odasının yanında bir başka odaya girdiler.
Muhteşem bir manzarası olan odada bütün mobilyalar pırıl pırıldı.
– “Sizin odanız burası“ dedi Ahmet Bey. Sonra bir dosya uzattı.
– “Nasıl yani, burası benim odam mı, bu dosya ne “ Şaşkınlıktan ne diyeceğini de şaşırmıştı.
– “Evet senin odan. Artık bu şirketin tüm Halkla İlişkileri sana ait, çok sevdiğin Giz Hanım ile birlikte çalışacaksınız, dosyaya gelince, o da senin dürüstlüğünün mükafatı, kabul edersen çok sevinirim ”
Selin dosyayı açtı, bir tapu vardı, kendisi adına düzenlenmiş bir ev.
Ağzını açıp bir şeyler söylemeye çalışacakken Ahmet Bey durdurdu.
– “Lütfen kabul et Selin. Senin sayende öyle güzel şeyler oldu ki, bu hiçbir şey değil. Sen olmasan bugün neler olabilirdi, gelip bana anlatmasan, onların dediklerini yapmış olsaydın neler olabileceğini ikimiz de biliyoruz. O yüzden lütfen kabul et.”
Selin ağlamaya başladı, sonra dayanamadı, gidip Ahmet Bey’e sarıldı.
YORUMUZU BIRAKIN
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.