Menu

Nene Hatun ve Aziziye Savunması

Sevgili Semra rica etmiş, Erzurum’lu NENE HATUN’dan da bahseder misin diye …

Memnuniyetle …

Tarihimizde KADINLARIN öyle kahramanlık hikayeleri var ki, bir çoğunu bilmiyoruz, anca böyle denk geldiğinde öğreniyoruz.

Nene Hatun’da bu kahramanlardan bir tanesi.

Nene Hatun 1857 yılında Erzurum’un Çeperli köyünde dünyaya gelmiş.

Aziziye savunması sırasında 20 yaşında olan Nene Hatun, Rus ordusunun Pasinleri’ işgal edip Erzurum’a doğru ilerlemesi üzerine düşman işgali altında kalma endişesinden ötürü bir çokları gibi eşi ile birlikte Erzurum’a göç etmiş.

Ruslar’ın Deveboynu savaşından sonra Erzurum’un varoşlarındaki tabyaları da işgal etmesi üzerine Nene Hatun, 3 aylık oğlunu evde bırakarak şehrin savunmasına katıldı ve yararlılık göstermiş.

Nene Hatun ve ailesi savaştan sonra Erzurum’a yerleşti. Dördü erkek (Yusuf, Nazım, Abdurrahman ve Musa), iki kız (Asime ve Nevriye) çocuğu olmuş ama oğullarından ikisi I. Dünya Savaşı’nda şehit olmuş.

1952 yılında 30 Ağustos Zaferi kutlamalarında kendisine “3. Ordunun Nenesi” unvanı verilmiş.

Türk Kadınlar Birliği’nin girişimi ile Türkiye’de ilk defa Anneler Günü’nün kutlandığı 1955 yılında Birlik kendisine “Yılın Anası” unvanı vermiş.

Nene Hatun, zatürre teşhisiyle tedavi gördüğü Erzurum Numune Hastanesi’nde 22 Mayıs 1955 günü 98 yaşında hayatını kaybetmiş.

Cenazesi, resmi törenle Aziziye Şehitliği’ne defnedilmiş.

Peki gelelim onun hani 3 aylık çocuğunu evde bırakıp koştuğu o meşhur Aziziye savunmasına ..

7 Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından olan Osmanlı vatandaşı Ermeni çeteleri Erzurum’un Aziziye Tabyası’na girmeyi başarmışlardı.

Tabyayı koruyan Türk askerlerini öldürdüler.

Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir merkezine ulaşıp kara haberi Erzurum’lulara ulaştırdı.

Sabah ezanından hemen sonra minârelerden şehir halkına duyuru yapıldı. “Moskof askeri Aziziye Tabyası’nı ele geçirdi.”

Bu haber, Erzurum halkı tarafından, vatan savunması için emir telakki edildi.

Silâhı olan silâhını, olmayanlar; balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya’ya doğru koşmaya başladı. Kadın – erkek tüm Erzurum halkı yollara dökülmüştü.

Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan bir tâze gelin de vardı.

Ağabeyi bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti .

Üç aylık bebeğini emzirmiş, “Seni bana Allah verdi. Ben de O’na emânet ediyorum.” Diyerek vedâlaştıktan sonra birkaç saat önce ölen ağabeyinin kasaturasını alarak sokağa fırlamıştı.

Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası’na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı.

Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi.

Boğaz boğaza bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Moskof ordusu, baltalı – tırpanlı, taşlı – sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi.

2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alındı. Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi.

Hemen yaralıların tedâvisine başlandı.

Nene Hâtun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek, yaralarını sarmak için çırpınıyordu.

Nene Hâtun böyle bir ortamda tanındı ve saygı ile sevildi …

Nasıl bir kahramanlık öyküsü değil mi …

Bize bunları öğreteceklerdi, gidip abuk sabuk bilgiler yerine, tarihimize böyle sahip çıkacaktık …

Neyse, hiç bir şey için geç değildir ….

Dün bu kahramanları da bilmiyorduk, bugün ÖĞRENDİK….

Demek ki bu ülke KADINLARINA ne kadar borçlu olduğunu asla unutmamalı, evladını terk edecek kadar ölümüne koşarak bu VATANI savunan bu kahramanları okuduktan sonra bugün KADINA verilen değeri görünce insan UTANIYOR …

Benzer Yazılar

YORUMUZU BIRAKIN